Tasarım, Kodlama, Premium Accounts

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Tasarım, Kodlama, Premium Accounts

Tasarım, Kodlama, Premium Accounts


    CIA ve Masonlar

    Trouble
    Trouble
    R00T

    R00T


    Aktiflik :
    CIA ve Masonlar Left_bar_bleue950 / 999950 / 999CIA ve Masonlar Right_bar_bleue

    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1985
    Yaş : 32
    Uzmanlık : PS , PHP , HTML ,
    CSS , C , Tasarım
    Ruh Hali : CIA ve Masonlar Psikop10
    Kayıt tarihi : 14/07/07

    Kişi sayfası
    CeuPuan: 999999999

    CIA ve Masonlar Empty CIA ve Masonlar

    Mesaj tarafından Trouble Salı Eyl. 28, 2010 3:25 am

    CİA ve Mason Locaları

    Resmi tarihin “Orta Çağ” olarak isimlendirdiği Feodal devrin üç ana direği; Taç(Krallık), Soylular Sınıfı ve Kilise, Kapitalist dönemde sınıfsal niteliğini burjuvaziye ve onun ideolojik çıkarlarına bırakmıştır. Burjuvazi, Kiliseyi kendi iktisadi politikasının içine almış, yeni soyluluk olan elite-seçkinlerini yaratmış ve “Taç-Krallığı”nı da üniversal-kozmopolit çıkarlarına denk düşürmüştür. İşte, şimdi büyük sermaye bunu eski aydınlatmacı-radikal-laiklerin illegal sığınağı olan Masonluk ile ifade etmektedir…

    Her feodal krallığın karakteristik özelliği olduğu gibi; üniversal-kozmopolit burjuva-mason faaliyetleri gerçek anlamında bir “Conspiration”dır (fesat tuzağı, entrika, suikast, komplo ve hükümete karşı gizli fesat – İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca sözlüklerdeki Türkçe karşılığıdır. Çok ilginçtir ki, bir Amerikan mason kuruluşu olan “Redhouse“un, Amerikan Bord Neşriyatı’ nın İstanbul baskılı “Yeni Redhouse Lügati : İngilizce – Türkçe “, 200. sayfadaki karşılığı: Fesat, düzen; ittifak, elbirliği olarak açıklanmıştır).” Şimdi, bizim anlatmaya / çıkageldiğimiz / çalışmaya devam edeceğimiz de bu fesat’ın nasıl bir “düzen – ittifak – elbirliği ” olduğudur!

    Bilindiği gibi, American Board Publication Department (Amerikan Yurtdışı Yayın Dairesi), CIA’nın denetiminde olan bir kuruluştur. Bütün diğer yurt dışında faaliyet gösteren ABD resmi kuruluşları gibi Redhouse’un da bu denetim dışında olduğu düşünülemez. Kaldı ki yayını destekleyenler Birleşik Devletler Devlet Dairesi içinde yeralan Kültürel İşbirliği Şubesi’dir. Diğer elbirliği yapanlar ise Rockefeller Foundation (Vakfı) ve önemli teşvikçi British Council (Britanyalı Şura)dır. Diğer elbirlikçiler Ford Vakfı ve “The United Church Board for World Ministries”tir. Bu kuruluşun Vatikan’a bağlı Dünya Papazlar İçin Birleşik Kilise Yayını olduğunu Türkçeye tercüme edip açıklarsak giriş cümlelerindeki tespitimizin doğruluğunu da kanıtlamış oluruz. CIA denetimindeki bu ittifakta, Amerikalı büyük “birader” ile Britanyalı büyük “biraderler şurası”nın öngördüğü anlamları toparlayan, Hukuk ve Ticaret sözcüklerini derleyen Prof. Hazım Atıf Kuyucak kimdir? “Maliyeci ve aynı zamanda avukat. En büyük yerli ve yabancı şirketlerin hukuk ve mâlîye müşavirlerinden. 33 dereceli mason. Maşrık-ı Azamlık yaptı. 11 kişiden müteşekkil Yüksek Mason Derneği üyesi. Şimdi Yüksek Şûra üyesi (1947′de getirildi. İdeal Locası Sayın Üstadı. Türkiye Süprem Konseyi Suvren Grand Komandör’ü.) Prof. H. A. Kuyucak’ın ittifak ve elbirliği ile yeni düzen Dayanışma’sı için İngilizce öğrenenler, acaba Türkçeyi nasıl öğreniyorlar? Bizim “fesat” dediğimiz de işte bu; emperyalist kültür terörizmi bu; teröristleri de açıklamaya devam ediyoruz.

    Bilindiği gibi İngilizcede “mason” duvarcı demektir. İşte bu duvarcı işçilerinin “lonca”larına İngiltere’de aristokrasinin (1600′de Edinburgh’da Auchinlech Lordu John Boswellin girmesi ile) sızma­sından sonra kontrol aristokratların eline geçmeye başlamıştır. Ma­sonların ilk faaliyetleri hakkında bilgilere, İngiltere’de 1642-1651 Monarşiye karşı Sivil Savaş sırasında rastlıyoruz. İngiltere’de masonun kalelerinden olan Oxford Üniversitesinin ilişkisi ise 1646 yılında Üniversitenin Ashmolean Müzesini kuran Elias Ashmole’in masonluğa girişi ile başlamıştır. Bazı araştırmacılar bu tarihi 1645′te Gül-Haçlardan esinlenerek Invisible College’in (Görülmeyen Dünya Cemiyeti) onun tarafından kurulması tarihi ile başlatırlar. 1662′de İnvisible College’dan Royal Society (Kraliyet Derneği), ondan da bilinen Masonluk doğmuştur.1688′de Orange hanedanından prens III. Williams’ın tahta davet edilmesinde masonların oynadıkları rol de tartışılmaktadır. “Şanlı Devrim” ile iktidar toprak-lordları ile kapitalist-burjuvaların ortak iktidarına geçmiştir. Orange (Turuncu) hanedanının rengi, bugün evrensel mason egemenliğinin bayrağı olduğu düşünülür ise, bu tarihçe gerçektende tartışılmaya değerdir. 1717′de Londra’da Grand Lodge kurulmuştur. 1721′de cizvit olan rahip J, Anderson İngiliz masonluğunun yasa taslaklarını hazırlamaya başlamıştır. 1723′de Dr. James Anderson‘un Anayasası‘nın kabulü ise bugünkü masonluğun başlangıcı sayılır. 1737′de Templar (Tapınakçı) Büyük Londra-York [İngiliz Kraliyet Hanedanlığının ismi-Gül Savaşlarında Beyaz Gül arması taşıyan taraf] Riti [ayini, kuralı] Locası ile Ancient and Accepted (Eski ve Kabuledilmiş) Skoç Riti Locası arasındaki ilk zıtlaşmanın başlaması. 1781′de Londra’da Galler Prensi (IV. George) ve kardeşi (IV. William)nin masonlaştırılması ile bugüne kadar (Kraliçe EIizabeth-Grand Patroness) uzanan Büyük Koruyuculuk İngiliz Kraliyet ailesi tarafından vazife edinilmiştir. 1801′de, Charleston’da, 33°’li Eski ve Kabuledilmiş Skoç Riti’nin resmen kuruluşu açıklanıyordu. 1888′de, Hermetic Order of the Golden Down; 1912′de Londra’da Annie Besant, Gül-Haç Tapınak masonik tarikatını kuruyordu. Diğer bir mason kalesi olan İngiliz Haberalma Servisi (Her Majesty Intelligence) I. Elizabeth zamanında kurulmuş ve kurucusu Sir Francis Walsingham‘ın İngiliz tarihindeki yeri de önemlidir. (I.Paylaşım Savaşı sırasında Türk düşmanlığı ile ünlenen İngiliz siyaset adamı Winston Churchill de Birleşik Studholme Locası‘na 1901 ‘de kayıtlanmıştır.)

    Anglo-Amerikan Masonluğu, Hıristiyanlığa ait sıfatları da kullanmaktadır. Amerikan mali-oligarklarının önemli kişilerinin üye olduğu “Malta Şövalyeleri” , “Tamplier (Tapınak) Şövalyeleri”, “Rosicruciana (Gülhaç) Cemiyeti”, “Eski ve Makbul Rit” bunlardan bazılarıdır. Yüzyıllardır masonların (çoğunun 3° Üstat’tan öteye pek geçememesinden dolayı) ancak 13° Royal Arc de Solomon (bazı belgelerde Chevalier Royale Arche olarak da anılmaktadır. İkisinin bütünleştiği anlam: Süleyman’ın Krallığı’nın Önde Geleni-Başı, Kraliyet Başının Şövalyesi- Bir mason nişanı olan “Legion d’Honeur” ) sahibi olduktan sonra öğrenilebilen büyük mason “sır”rını, “The Brotherhood” adlı kitabında açıkladıktan kısa bir müddet sonra, yakalanmış olduğu bir hastalık nedeni ile genç yaşta ölen araştırmacı-yazar anti-mason Stephen Knight; Masonların Kâinatın Ulu Mimarı (GAOTU) olarak adlandırdıktan Mason Tanrısı‘nın, kendilerince Mabud‘lar olarak adlandırılan Yehova-Tanrı-Allah ile bağlantılı olmadığını; Kutsal Kralî Kubbe Şövalyeliği‘ne bile yükselenlerin JAH-BUL-ON‘un adını öğrendiklerini ama gerçek mahiyetini bilmediklerini ; Bunun, eski İbrani ilâhı /Samî aşiretinin reîsi ve usta bir illizyonist Samî aşiretinin reisi olan Musa’nın tanrısı Yehova (JAH), eski Samî erotik ilâhı Baal (BUL) ve eski Mısır yeraltı ilâhı Osiris (ON)in kaynaştığı bir mabut olduğunu. Baal‘in ise şeytan olduğunu ve masonların Şeytan‘ı da kabul ettiklerini açıklıyordu… Bu çok spekülatif olabilecek iddiaya göre, bu “sır”rın mahiyeti biraderlere ancak 32° Sublime Prince du Royal Secret (Kraliyet -Süleyman’ın- Sırrının Yüce Prensi) olduklarında açıklanır. Zaten 33° de Hakim Büyük Genel Müfettişlik olan en son derecedir. JAH-BUL-ON’un “Halife”si olurlar.

    Masonluğun Amerika’daki tarihsel başlangıcı, 1752′de George Washington‘un masonlaştırılması ile denkleştirilir. (Fakat Amerika’daki ilk loca 1730′da Philadelphia’da, ikincisi ise 1733′de Boston’da kurulmuştur.) Masonlara göre, Amerikan Bağımsızlık Bildirisine imza koyan 32 kişide masondur. Amerikan emperyalizminin doktriner babası James Monroe, ABD kapitalist-emperyalizminin hegemonyası için ilk adımı atan Theodore Roosevelt, Türkiye’yi parçalamayı kafaya koymuş olan W. Wilson Birleşik Devletler eski Başkanı Harry S. Truman, Vietnam kasabı ve “J.F.K. Suikastı”nın baş şüphelilerinden Lyndon B. Johnson, Texas şefi Gerald Ford, “İrangate”in kahraman-’cowboy’u Ronald Reagan, eski CIA patronu, Doğu Avrupa ve Kuveyt fatihi Ge­orge Bush JAH-BUL-ON kullarıdırlar. ABD Başkanlarından diğerleri içinde 14 tanesi masondur. John Kennedy‘ye dek, Amerikan Başkanlarının üzerinde yemin ettikleri İncil, George Washington‘un bağlı bulunduğu mason locasının İncil’i idi. (Koyu bir İrlanda kökenli katolik olan Kennedy bu İncil’i değiştirtmiştir). ABD’nin 3 milyonun civarındaki masonlarının 50 üstad-ı azamı her yıl bir kongrede toplanırlar. ABD Mason dereceleri Benjamin Franklin ve İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesi tarafından forme edilmiştir. II. Yeniden Paylaşım Savaşı’nın çok öncesinde Filipinler’e ve savaş sonrası da Japonya’ya masonluğu general Douglas MacArthur aracılığıyla Amerikalılar ben gayımürmüşlerdir. Amerika’nın en önemli Büyük Locası nüfusunun %60′ının yahudi olduğu New-York’unki dir. Sonra Texas, California, Illinois, Indiana, ve Iowa’dır. Bunlar yüzbinlerle ifade edilir. New-York Locası ‘nın İsrail Obediyansı ile direkt ilişkisi vardır. Eski Dünya masonluğunun simge rengi orange-turuncudan. Yeni Dünya masonluğunun simge rengi -koyu- mavi (Navy Blue)dır; Yeni Dünya Düzeni masonluğunun bayrak rengi ise “orange-lacivert“tir. Ayrıca mason örgütlenmesi legal olarak bütün üniversitelerde meslek bazında kategorik olarak faaliyet gösterir. Amerikan üniversitelerinde okuyan bütün yerli ya da yabancı öğrenciler bu meslekî(!) localara başarıları ölçüsünde kayıtlanırlar; çünkü bu localara kayıt olmak onlara “fırsat eşitliği”nden daha önemli avantajlar sağlar. Hele, ailelerinde farmason(lar) var ise…

    Avrupa masonluğunun önemli kalelerinden olan Fransa’ya İngilizler tarafından getirilen masonluk, Fransız siyasal yapısı içinde devamlı bulunmuştur. Yabancıların kurduğu localar da devamlı faaliyet göstermiştir. 1666′da, Londra’daki Invisible College işlevinde olan Paris’teki Academie des Science (Bilimler Akademisi); 1730′da Londra’da Montesquieu‘nün erginlenmesinden sonra 1740′da Fran­sa’da ilk büyük mason locaları kuruluyordu. 1734′de Lyon’da “Kadoş Şövalyesi” 30° doğuyordu. 1759′da Conseil des Empereurs d’Orient et d’Occident kurulmuştur. 1787′de Fransa’daki mason localarının sayısı 700′e varmıştır. 1789 Fransız İhtilâli ile, mason localarının irtibatları karışır. Çünkü, hem burjuva-devrimci hem de aristokrat-karşı devrimci saflara dağılmışlardır. Masonların resmî tarihçilerinin iddia ettiği gibi “Halkın Dostu” Marat biraderdi ama Danton, Saint-Juste, Robespierre onlardan değillerdi… 1877′de masonlardaki ilk çağdaş değişiklikler Fransa’daki Grand Orient locası gerçekleştiriyor, “Evrenin Büyük Mimarı“(JAN-BUL-ON)na çağrıda bulunmayı kaldırıyordu. Bu laik ve radikal vicdan özgürlüğü ilânı ile İngiliz (doğru deyişle Anglo-Sakson; tutulan deyişle Anglo-Amerikan) Büyük Loca’sı ile bağlarını koparıyordu.” 1958-1968 arasında Fransa Devlet Başkanlığını yürüten General de Gaulle, bu süre içinde hiçbir hükümetinde bir tek masona dahî yer vermemişti. Modern/Çağdaş-Laik Fransız masonluğu en sıkı mevzilerini Sosyalist Parti’de elde etmiştir. Fransız Maşrık-ı Azamı locasının, Sosyalist Parti’nin militanıda olan üstad-ı muhteremi Roger Lorey; aynı zamanda François Mitterant‘ında yakın arkadaşıydı. Ne ki, Mitterant’ın kardeşi havacı general Jacques Mitterant, büyük üstattı. Eski Fransa Devlet Başkanlarından Valery Giscard d’Estaing, Paris’teki Franklin Roosevelt locasının masonlarındandır. Roland Dumas, Edouard Balladur, Jacques Chirac, Alain Carignon, Raymond Barre, Paul Estienne tanınmış biraderandan bazılarıdır…

    XVI. yüzyılda başlayan “bilgelikçi, gizlici, usçu” Rosenkreuz (Rose-Croix I Rosicrucian I Rosa-Croce) Gül-Haç örgütlenmesinin dışında Almanya’da masonluğun tarihi 1738′de Prusya Kralı Büyük Frederick(II)in erginlenmesi ile başlamıştır. 1756′da Baron von Hund, Tapınakçı Geleneğe Bağlılık locasını kuruyor. Bu locaya Gothe, Mozart, Lessing ve Voltaire gibi ünlüler erginleneceklerdir. 1 Mayıs 1776′da. Bavyera-İngolstadt’da eski Cizvit olan anarşik-ihtilâlci Prof. Adam Weishaupt Bavyera Aydınlanmışları olarak bilinen İlluminatenorden (Kuzeyin-aydınlanmışları)ni kuruyor. 1785′de ihtilâl hazırladıklarından kuşkulanılan Bavyera Aydınlanmışları Derneği kapatılıyor. Bir yıl sonra Münih’te Weishaupt mahkûm ediliyordu. Örgütün üyeleri bunun üzerine Fransız İhtilâli’ne etkin bir biçimde katılarak ihtilâlin liderleri ile sıkı ilişkiler kuruyorlardı. 1896′da Theodor Reuss‘un önayak olması ile Leopold Engel, Bavyeralı Aydınlanmışlar’ı yeniden örgütlüyor.” 1898′de Georg von Schönerer Pan-Germanist örgütü Los von Rom (Roma’dan Kur-tul)u kuruyor. Baron Rudolf von Sebottendorf (gerçek adı Adam Alfred Rudolf Glauer) Osmanlı topraklarında (Kahire-İstanbul-Bursa) etkilendiği islamî tarikatlarında(Bektaşi) etkisiyle 1918 yılında sembolü “Gül ve Haç” olan THULE Gesellschaft’ı kuruyordu. 1926′da ise Weltbund der Illuminaten (Dünya Aydınlanmışları Tarikatı) kuruluyordu. Nazi Almanya’sından ayrılan biraderler 1929′da Paris’te “uyanmış” olan Goethe Locası’na girmişlerdi. Bunlar savaş sonrasında yine Fransız biraderlerinin yardımı ile toparlandılarsa da kısa bir süre sonra İngiliz Büyük Locası’nın egemenliği altına girdiler. Bunda aynı zamanda bir mason “kovan”ı olan MI-5 & 6‘nın becerisi de söz konusudur. Daha sonra Birleşik Avrupa perspektifinde Fransız, İtalyan, Belçika ve Lüksemburg locaları ile bağımsız ilişkiler kurdular. İsveç’e masonluk 1743′de Almanlar vasıtası ile getirilmiştir.

    İtalyan masonluğu 1735′de sürgündeki Yakubi’ler tarafından kurulmuş, kısa zamanda Vatikan’a kadar sızmışlardır. XIX.yy da İtalya devletinin kuruluşundan bu yana tüm tarihi masonluk örgütünün içinde meydana gelen olaylarla tamamen açıklanabileceğini, İtalyan araştırmacılar yazmaktadırlar. Kuruluş döneminin ünlü adları, Mazzini, Garibaldi gibi liberal devrimciler ve sonradan İtalya Kralı olan Piemonte Kralı da mason biraderlerdi. Paris’teki Leonardo de Vinci Locası İtalya’sından ayrılan biraderler için Italia Libera (Hür İtalya) adı altında yuvalanma imkanı sağlamıştır. II.Yeniden Paylaşım Savaşı sonrası İtalyan siyasal yaşamına Hıristiyan Demokrat Parti içinde ağırlıklarını koydukları P-2 ve Gladio Skandalları ile açıklanmıştır.

    “Masonluğun ideali, demokrasi değil de aydınlanmacı bir kral tarafından yönetilen özgür bir devlet olduğu için, bu kişiler arasındaki biraderlik oldukça anlaşılır. Ancak, içinde bulunduğumuz yüzyılda, mafia babalarının çoğunun mason olduğu düşünülürse, bu ideal ve mafia arasındaki bağlantıyı anlamak hayli zor. Sicilya’da aristokratların değil, ama üst sınıfa dahil olanların büyük bir çoğunluğu masondur. Yani aynı mason locası içinde avukatlar, doktorlar, mafia babaları kadar yargıçlar ve polis yetkilileri de bulunur. Ve çelişki de burada başlar. Çünkü bir mason, kamusal yaşamda biraderlerine destek olmaya ve anlaşmazlıklarını masonluk çatısı altında çözmeye yemin eder. Masonlar, Katolik Kilisesi gibi hiyerarşik bir yapı yerine protestanlar ve müslümanlar gibi bir başkanın liderliğindeki bağımsız localar çatısı altında biraraya gelirler…Yani herkes kendi locasını dilediği gibi yönetmekte serbesttir.. .Masonluğun kuruluş ilkelerinden sapan masonluk kolu, daha ziyade Arjantin’deki İtalyan göçmenleri arasında gelişti. Masonların bu kolunun amacı, suç işleyerek de olsa, komünizme karşı koymaktı. Arjantin’deki İtalyan masonlarının başkanı Licio Gelli, Eva Peron un kişisel danışmanı oldu. Diplomatik pasaporta ve yüklüce bir sermayeye sahip olan Gelli, İtalya’daki etki alanını da genişletmeye başladı… İtalya’da iki başarısız darbe girişiminde bulundular. 60′lı yılların sonunda da, P-2 adında özel bir loca oluşturdular. Bu locanın genç üyeleri arasında, iş hayatındaki başarılarının başlangıcında bulunan Berlusconi de bulunuyordu. Halkı korkutmak ve otoriter bir rejim istemelerini sağlamak için birçok mafia cinayetinin ardında bu locanın bulunduğu ise, yasal tatbikata alınmayan ortak bir görüştür. Diğer önemli lider ise Berlusconi tarafından savunulan Andreotti‘dir. İtalya’da masonların bu kolunun tutumları, Angelli ailesi [Fiat şirketinin sahipleri] gibi, faşizme karşı savaşmış birçok entelektüelin de yer aldığı, geleneksel mason locaları tarafından çok eleştirildi. Artık komünizme şans tanınmadığı için, İtalyan masonlarının iki kolu arasında barış ilân edildiğini söylemek mümkün. Komünistler hiç mason olmadılar ancak, bağlaşıkları arasında geleneksel mason localarının üyeleri yer aldı. Aslında İtalya’da liberal ve demokratik düşünce masonluk içinde gelişti ve faşizme karşı komünistlerle aynı cephede yer aldı.”(Antonio Bucci, “İtalyan Siyasetinin Perde Arkası Masonluk”. Siyah-Beyaz, 23 Şubat 1996)

    Kökenleri XVIII. yüzyıla dayanan İsviçre masonluğundan Alpino Büyük Locası, İsviçre’nin Dünya mâlî-sermayesinin kalbi olması açısından önemlidir. Reformcu (sapkın) “mason” Dr. Otto Bachmann, Ocak 1970′de Strasburg’da “Masonik Güçler Bağlantı Merkezi ve Strasburg Çağrısını İmzalayan Masonlar Gücünün (Egemen Devlet) Danışmanı” anlamına gelen “CLIPSAS” örgütünün kurucusu olmuştur. Örgütün Anayasası olarak 1723 Anderson Anayasası kabul edilmiştir. MOSSAD’la da ilintisi olan, Dr. Otto Bachmann‘ın İsrael Obediyansı ile direkt ilişkileri de vardır. [Aynı zamanda İsviçre Gladio'sunun büyük şefi olduğunu da hatırlatalım].

    Rusya’da bütün localar 1917 Ekim’inde, Bolşevik darbe ile alaşağı edilen ve Amerikan elçiliğine ait diplomatik araba ile kaçan Moskova localarının büyük üstad-ı muhteremlerinden mason-menşevik Kerensky‘nin ardından kapatılmış; gizli olarak faaliyetlerini sürdürmek isteyen mason örgütleri ise ÇEKA (daha sonra GPU ve KGB) tarafından sürekli kovuşturulmuştur. ÇEKA‘nın kurucusu Dzerjinsky mason örgütlenmesine karşı özel önem gösterdi. Beria döneminde (özellikle II. Yeniden Paylaşım Savaşı öncesi ve süresince) yeniden ortalarda gözükmeye başladılarsa da Beria‘nın tasfiyesi ile yeniden izlendiler. 70′li yılların ortalarında yahudilerin yoğun olarak bulunduğu Ukrayna’daki Kiev kentinde bir çok masonik örgüt tutuklamaları olmuştur. (Bunların arasında bulunan pek çok entelektüel meşhur Gulag takımadalarına sürgün edilmiştir). Paris’te Büyük Loca bünyesinde faaliyet gösteren Beyaz Rus locaları yıllarca Rusya’nın Sovyet rejiminden kurtularak Batı tarzı liberal bir sisteme kavuşması için çalışmışlardır. Bunlar iki tip loca kurmuşlardır : Bir yanda entelektüel ve öğrencilerin kurduğu rejim aleyhtarı localar, diğer yanda ise, İsrael Obediyansı na bağlı olarak, İsrael’e dönme niyetindeki yahudilerin oluşturdukları Exodus locaları. Bu illegal localar kapitalist-emperyalist ve siyonist gizli servisler ile bunların işbirlikçileri olan “mafia”larla da beraber çalışarak birer muhalefet merkezi olarak işlev görmüşlerdir. Birinci tip liberal “mavi” localar siyasi, ikinci tip siyonist “orange” localar iktisadi sabotajların örgütleyicisi olmuşlardır. Geçmiş dönem siyasetçilerden Şvarnadze ve Yeltsin‘in bu localarla ilişkileri olduğu komünistler ve ‘milliyetçiler’ tarafından iddia edilmektedir… Diğer bir iddia ise, Gorbaçov‘un “mavi” liberal-localarca daha erken zamanlarda erkinlendiğidir.

    Eski Doğu Almanya’da, 1945′de birara masonlar izinli olarak toparlandılarsa da çok kısa bir zaman diliminde (Beria‘nın etkinliğinin kırılmasına paralel olarak) yasaklanmışlardı. Doğu Almanya’nın mason faaliyetleri Batı Almanya’daki localar tarafından yürütüldü. Nazi yandaşları tarafından tahrip edilen Bulgar locaları diğer Balkan ülkeleri ve Doğu Avrupa localarına göre kendini kolay toparlayamadı. Polonyalılar Paris’teki Copernic Locası ile faaliyetlerini yürüttüler. Romanya’da uzun süre kovuşturmaya uğrayan masonlar 1948′deki yasaklamadan sonra büyük çoğunluğu yurtdışına kaçarak 1951′de Paris’te Birleşik Romanya Locası’nı kurdular. Macaristan’da mason localarının “Batılı emperyalist mihraklara bağlı kapitalist unsurların yuvaları haline geldikleri” gerekçesiyle 13 Temmuz 1950′de yasadışı ilân edilmiş, üstadları kovuşturmaya uğramıştır. 1956′da, Paris’te Martinovics Locası kurularak faaliyete geçmiş, 1959′da yurtdışına çıkmasına izin verilen bazı önemli masonlar bu locaya katılmışlardır.

    Doğu Avrupa masonluğunun kalesi olan Çekoslovakya’da 1939′a kadar komünistlerle mücadele eden Skoç Riti’ne bağlı masonluk, Nazi yandaşlarınca tahrip edilmesinden sonra 1941′de Londra’da sürgünde daha çok MI5 & MI6 güdümlü Çekoslovakya Büyük Milli Locası kurulmuş, 1947′de de ülkede faaliyetlerine izin verilmiştir. Komünistlerin iktidara gelmesinin ardından 20 Mart 1951′de tüm localar kapatılmıştır. 22 Kasım 1952′de Parti Genel Sekreteri Slansky‘nin ; Cumhurbaşkanı Gottwald‘ı öldürmek amacıyla bir mason olan Dr. Hasjovac‘ı onun yanına yerleştirilmesinin planlandığını açıklaması, o zaman Çekoslovakya’daki anti-masonik atmosferi güçlendirmiştir. Kafka gibi tanınmış entelektüelleri de bünyesinde bulundurmuş olan Çek burjuva masonluğunun bugün en güçlü kişisi, babası ve amcası da mason olan entelektüel Devlet Başkanı Vaclav Havel‘dir. Kendisi 33° masondur. Doğu Avrupa “mavi” localarının da ‘Genel Müfettiş’idir. Aristokrat kökenli burjuva bir aileden gelen Havelin ilk icraatı, devlet reel sosyalizmi sırasında kamulaştırılan topraklarını ve ailenin özel mülkiyeti olan binalarını geri almak oldu. “Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik”; liberal ve radikal sermaye birikiminin ‘hakikî’ ütopik dürtüşüydü! Slovakya’da masonluk daha güçsüzdür.

    Yugoslavya’da Tito‘nun Stalin‘e karşı kendine ittifaklar arama siyaseti içinde İngiltere’ye yaklaşmasına paralel olarak; İngilizlerin desteği ile birlikte Skoç Riti’nin de desteğini almış, bu surette masonlar, 1960′a kadar Yugoslavya’da rahat faaliyet göstermişlerdir.

    Yugoslavya ile Sovyetler Birliği arasında buzların erimesi üzerine mason locaları da kapatılmıştır. Hatta anti-mason pullar dahi emisyona çıkarılmıştır. Kruşof‘la beraber Sovyet politikasındaki değişiklikler bunda etkili olmuştu, denebilir. 30 yıllık bir aradan sonra, Yugoslavya’nın kaosa sürüklendiği, CIA’nın Yugoslavya’nın birliğine 18 ay ömür biçtiği bir dönemde, daha çok bir mafia ağı olan “Kara El“cilerin içine sızdığı sapkın Yugoslavya Büyük Locası 13 Temmuz 1990′da Batı Alman Büyük Locası’nın desteği ile yeniden faaliyete geçiyordu. Batı Avrupa, Amerika ve Kanada’dan gelen çok sayıdaki masonun katıldığı bir de törenin yapıldığı bildiriliyordu.
    Trouble
    Trouble
    R00T

    R00T


    Aktiflik :
    CIA ve Masonlar Left_bar_bleue950 / 999950 / 999CIA ve Masonlar Right_bar_bleue

    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1985
    Yaş : 32
    Uzmanlık : PS , PHP , HTML ,
    CSS , C , Tasarım
    Ruh Hali : CIA ve Masonlar Psikop10
    Kayıt tarihi : 14/07/07

    Kişi sayfası
    CeuPuan: 999999999

    CIA ve Masonlar Empty Geri: CIA ve Masonlar

    Mesaj tarafından Trouble Salı Eyl. 28, 2010 3:25 am

    Yahudi kültürel bilgisinden dolayı Leon Troçki, tehlikeyi daha 1917 devriminin çok öncesinde fark etmiş ve İzvestia’da: “Masonluk komünizme musallat bir veba hıyarcığıdır. Katolik Kilisesi kadar reaksiyoner sayılmalı ve kızdırılmış bir demirle yok edilmelidir” diye yazmıştır. Masonların Avrupa Komünist Partilerine, özellikle de Fransız KP’ne sızmaları üzerine ; her üçüde yahudi kökenli olan Troçki, Buharin ve Radek‘in önerileri ile Komünist Enternasyonalin Kasım 1922′de yapılan 4. Kongre’sinde konu gündeme alınmış, masonların KP’lerinden ihracı karara bağlanmıştır. 1945′ten sonra Enternasyonal’in Stalin tarafından tasfiyesine kadar bu karara uyulmuştur. Troçki‘nin Meksika’da yok edilmesinde siyonistlerin faaliyetleri hiçbir zaman sorgulanmamıştır. Halbuki, bu sorgulamanın sonucunda, İtalyan kökenli Arjantin sapkın anti-komünist masonluğunun çok ilginç gerçekleri ortaya çıkması büyük olasıdır. 1954 tarihli Büyük Sovyet Ansiklopedisinde, “masonluğu”: “Günümüzde Hür-Masonluk, kapitalist ülkelerdeki en gerici hareketlerden biridir ve örgütlenme merkezi olan ABD’de son derece yaygındır… Sınıf karşıtlığı koşullarında evrensel kardeşlikten dem vurarak emekçi kitleleri devrimci mücadeleden uzaklaştırarak insanların sömürülmesinin güçlendirilmesine katılır. Hür-masonluk, mistik olana ve büyüye başvurarak dinsel hayalciliğin yeni ve daha refine biçimlerinin propagandasını yapmaktadır”‘ denmektedir…

    Kapitalist-emperyalist ABD’nin aynı zamanda masonların da kalesi olması rastlantısal değildir. Evrensel kapitalist ekonominin simgesi olan Birleşik Devletler para birimi “dolar”ın arka yüzündeki, “Mistik Delta”yı (Osiris’in Firavun’larının piramidi) ve buradan dünyayı gözleyen “Jah-Bul-On”un gözünü görebilirsiniz… Artık, masonluğu da kitlelere görünmesini istediği gibi mistik ve esrarengiz/gizemli iyiliklere dönük yarı gizli ya da kendi deyimleriyle kapalı bir cemiyet/dernek olarak algılamak çok hatalıdır. Kavranmasının zorunlu olduğu gerçek şudur ki; özellikle Merkez Bankalarına Bankalara, Sanayi-Ticaret Odalarına, Eğitime, Diplomasiye, Siyasete, Orduya, Polise ve Gizli Servislere sızıp ele dahi geçiren bu güç artık, XVIII. yüzyılın aydınlanmacı “burjuva-devrimcisi” masonluğu ya da XIX. yüzyılın kentsoylu/ burjuva “züppe-maceracı” entelektü-el-ütopyacı masonluğu da değildir. XX. yüzyılda, mâlî-sermayenin (finans-kapitalin) seçkinleri mason hücreleri içinde adeta “Karşı-Bolşevik” Partilerini inkişaf ettirmişler; Üniversal Mason Örgütleri içinde de Karşı-Devrimci Enternasyonallerini yaşama geçirmişlerdir “Gladiolar, “P-2“ler; Round Table, CFR, Bilderberg, Trilateral; bu gerçeklerin kamuoyuna yansımış fakat, gerçek yüzleri açıklanmamış olan şekilleridir. Baş kapitalist-emperyalist ABD’nin dünya polisi CIA’nın kurucularının, önemli patronlarının (özellikle dünyayı kana buladıkları dönemlerde), önemli icraatçılarının da Mason Biraderler olması yine rastlantısal değildir.

    Birader Franklin Delano Roosevelt, (Başkan Yardımcısı Harry S. Truman, 9 Şubat 1909′da Drandview 450 no.lu Belton Locası ‘na kaydolmuştu. Eylül 1940′ta Missouri Büyük Locası’nın üstad-ı muhteremliğine yükselmiş, 19 Ekim 1945′te de 33°’ye yükseltilmişti. (12 Nisan 1945′te Başkan olmuş olarak Ağustos 1945′te Hiroşima’ya atom bombasının atılmasını emretmişti.) ABD Başkanı olduktan sonra; büyük adamlar yetiştirmiş olan New York eyaletinin tanıdığı Av. William Donovan‘ı 1940 yılında gizli bilgi toplamakla görevlendirdi. Roosevelt Demokrat’tı; Donovan ise, 1933 yılında Cumhuriyetçi Parti’nin New York kenti vali adayı idi. Ama, her ikisini de birleştiren ve güven duymalarını sağlayan ortak nokta, ikisinin de Birader ve Jah-Bul-On kulu olmalarıydı. 1941 Temmuzunda bir kararname ile Donovan‘ın biraderleri “Office of the Coordinator İnformation“(O.C.I) olarak toparlandılar. “Vahşi Bill” adıyla ünlenmiş olan albay (general) Donovan 1942 yazında, “Office of Strategic Services “(O.S.S)i organize etti. O.C.I’ın amatörleri, O.S.S’de profesyonelleşmeye başlarken masonik gücün de üniversal iktidara doğru ilk pratiklerini kazandılar. CIA eski Başkanlarından Amiral Stansfield Turner(1977-1981)ın ilginç gözlemini gazeteci Bob Woodward şöyle kaleme alıyor: “Turner‘a göre OSS eskimiş bir örgüttü. Büroda hâlâ OSS’in kalıntıları, eski örgüte özgü tavırlar görülüyordu. Bu, Turner’ın önemli sorunlarla karşılaşmasına neden oluyordu. Sanki bu insanlar, büronun içinde ikinci bir örgüt kurmuşlardı. Bir kardeşlik örgütü. Bunalımlı zamanlarda, Beyaz Saray ya da Kongreyle bir anlaşmazlık çıktığı zaman, darbe bu gruba iniyordu. 1970′lerin ortasındaki CIA‘yla ilgili araştırmalar sırasında olduğu gibi. Ama OSS kalıntıları yine de yaşamayı başarıyorlardı, çünkü onlara ihtiyaç vardı. Her Başkan’a, her Genel Direktör’e kirli işleri gören, görevine bağlı sıkı ağızlı ajanlar gerekliydi. Bu insanlar hiç toplanmayan bir kulüp kurmuş gibiydiler. Ve gizli projelere çok meraklıydılar. Ödüllerin bile gizli tutulduğu bir çevrede yaşayabilecek tiplerdi. OCI daha sonra OSS, ilk kurulduğu yıllarda entelektüelleride içinde barındırmışlardı. Bu yüzden adı “solcu”ya çıkan örgüt içindeki muhafazakâr “gizli faşist’lerin fesatı ile tasfiye olmuş, fakat tasfiyeyi sağlayan bu masonik kadro olduğu gibi CIA‘nın iskeletini teşkil etmişlerdi.

    Sonuçta, Tau Kappa Epsilon’lu büyük birader Reagan, Phi Beta Kappa’lı birader başkan yardımcısı G. Bush‘un da (1976-1977 CIA patronu) tavsiyesi ile CIA‘nın başına “Malta Şövalyesi”] birader “III.” William Casey Bill’i getirmeyi uygun gördü(1981-1987). Casey‘in ilk işi, II. Yeniden Paylaşım Savaşı’nda O.S.S’de beraber olduğu Richard Helms‘e danışmak oldu. Kappa’lı birader Helms ile Casey‘i, savaş yıllarında “Skoç Riti” Londra Büyük Locası’nın sadık bendeleri olan Britanya M.I.5 yetiştirmişti. 1947′de CIA‘da çalışmaya başlayan Helms, 1966-1972 yılları arasında CIA patronluğu, 1973-1976 yılları arasında ise İran’da Tahran Büyükelçiliği yapmıştı. (O yıllarda İran’daki Şah rejimi bütün karşıtlarını, CIA ve MOSSAD kurslarından yetişmiş işkencecilerinin tezgahından geçirmekle meşguldü. Ama, Ayetullah‘ın yakın akrabalarının üyesi olduğu Hocatiye Locası’nın farmason biraderleri ise, gelen devrimin İslâmcı-Komünist Halkın Mücahitleri ‘nin eline geçmemesi için farmason tarihinin “en şeytanî” komplosunu Batılı biraderleri ile beraber kurmakla meşguldüler). Yine biraderandan John Bross‘un (eski OSS ve CIA görevlisi) tavsiyesi ile Sigma Xi‘li genç biraderlerden Robert Gates’i yönetici yardımcılığına getirdi. Casey, eski G.2′den birader Max C. Hugell ve Phi Beta Kappa‘dan birader “II.” William Colby‘e fikirleri için danıştı. Colby, hem eski OSS‘ci hem de 1973-1976 yılları arasında CIA‘nın patronluğunu yapmıştı. Böylece genç birader Clair George‘u direktör yardımcılığına getirdi. Hükümette en sevdiği adam, Genel Müfettiş 33° den üstad-ı muhterem Dr.Kissinger ile Anthony Quainton‘un yakın dostu, birader Alexander Haig ve Weinberger‘dı. Birader Haig, aynı zamanda onun anti-komünist “Şövalye” silahşör arkadaşı idi. George Bush biraderin daha sonra seçim kampanyasını yürütecek olan Phi Delta Phi’den birader Av.James A. Baker III. de onu destekleyenler arasındaydı. Amiral Turner‘dan miras kalan NSA patronu Amiral Bobby Ray Inman‘ı kısa zamanda tasfiye edip, yerine Turner‘ın CIA Operasyon Bölüm Şefi olan birader McMahon‘u atadı. Tam bir Siyonist-Mason entrikası olan “Irangate”i tezgahlarken önce birader Graham Fuller ile kafa kafaya veriyorlardı. Aileden birader Charles Allen, İran Masası Başanalizcisiydi…

    Başkan Bush, “IV.” William H. Webster‘den (1987-199l/Mayıs) boşalan yere Roberts Gate‘i getirmek için Senato’ya karşı direniyordu. Senato ise, “Irangate” olayına karıştığı savı ile Gates‘e karşı ayak diretiyordu. “Şahin” orange-masonlar ile “Güvercin” mavi-masonlar arasındaki kavgayı “Şahin”ler kazandı; Robert Gates CIA Patronu oldu(1991-1993).

    “North, yönetimde sadece Casey‘in yarından sonra olacakları düşündüğünü de anlıyordu. Direktör, Senato, Parlamento ve benzeri örgütlerin kontrolü dışında, kendi kendine yeterli bir örgüt kurmaktan söz ediyordu. Bu örgüt büyük bir gizlilik içinde tek başına veya dost haber servisleriyle birlikte çalışacaktı. Onun Suudi Arabistan ve İsrail gizli servislerini düşündüğü belliydi. Casey, ‘Kapitalizmin törelerine uygun, kâr getirecek bir örgüt olacak bizimkisi’ diyordu”. Bu tezahürün, içeriğini ise üstad-ı muhterem Winston Leonard Churchill 1943′de Joseph Stalin‘e şöyle açıklıyordu: “Dünyanın yönetiminin aç ulusların elinde olması durumunda her an için tehlike vardır. Oysa bizim gibi zengin ulusların daha fazlasını istemesi için herhangi bir sebep yoktur. Savaş, ancak kendi yollarına devam eden, ihtiras sahibi olmayan insanların sayesinde önlenebilir. Gücümüz bizi diğerlerinin üzerinde bir mevkiye yerleştirmiştir. Bizler kendi evinde huzur içinde yaşamını sürdüren zengin insanlar gibiyiz. Herhalde bu sözler devamlı Stalin‘in kabusu olmuştur. Bu kapitalizmin “Yol ve Yön Değiştirme” Doktrininin Niçin’inin basit anlatımları oluyordu. Nasıl’ına ise, I. Paylaşım Savaşı sırasında ve sonrasında, Wilson yönetimi tarafından, bir “Kızıl Korku” olarak yaygınlaştırılan Bolşevik Tehditi’ne karşı, demokrasinin Orwellyen savunumu için yaratılan Halkla İlişkiler Endüstrisi ve bir ulusal siyasi polis örgütü olan FBI‘m yaratılması cevap vermeye çalışıyordu. İkinci adım, II.Yeniden Paylaşım Savaşı sonrasının “McCarthy”ciliği tarafından atıldı. Fakat, bütün bu Nasıl’a cevaplar emeğin karşı-taaruzlarının üstesinden gelemedi. Vietnam Savaşı, ABD kapitalist-emperyalizmi için bir kabusa dönüştü. Burjuva-demokrasisinin, Orwellyen anlamda yoluna devam edebilmesi için, mâlî-oligarşice belirlenmiş kuralların eleştirilmeden kabullenildiği, her türlü kararın sermayenin ve onların entelektüel seçkinleri tarafından alınıp, “lâf olsun-TV ekranı dolsun” diye halka da onaylatıldığı emek-dışı (rantiye) yeni bir düzenin devam etmesi gerekliliği, artık perdenin arkasındakileri ön tarafa geçmeye zorlamıştır. İşte, burada ortaya çıkan Casey‘in arkasındaki güçtü.

    Kozmopolit-üniversal burjuvazinin mali-oligark masonlarının “Mondialist / Globalist / Küresel” Dünya Hükümeti’nin başlıca önerileri şunlardı: Uluslararası finans sorunlarını halletmek, göç ve göçmenlik özgürlüğünü sağlamak, gümrük engeli olmaksızın ürünlerin serbest dolaşımı, uluslararası ekonomik birlik, ulusal orduların dağıtılmasıyla uluslararası bir polis gücünün kurulması, uluslararası bir parlamentonun kurulması, Birleşmiş Milletler ya da her türlü uluslar-”ötesi” yönetime üye devletlerin egemenliğinin sınırlanması. Bu kapitalist-emperyalist mâlî-oligarşinin kendileri için önerdikleri. Kuzey’in, Güney için önerdiği ise bu yaklaşıma uygun “Neo-Mandater“(Yepyeni Mandacı) Yeni Dünya Düzeni. Baş kontrolör ise CIA. CIA ile sıkı-fıkı ilişkileri olan AP(Associated Press)in Eylül 91 de Dünyaya duyurduğu haberde : “CIA‘nın da büyük bir yol ayrımına” geldiğini “CIA‘nın tüm Dünyadaki siyasi bilgi toplama faaliyetlerine ise devam edeceği” bildiriliyordu. Daha önceki deneylere dayanarak terörün yaratılması ve yaygınlaştırılmasında, CIA‘nın P-2 Mason Locası ile bağıntısı gelecekteki gelişmelere de ışık tutmaktadır.

    Washington kaynaklı Temmuz 90 tarihli haberde şöyle denmektedir : “Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü, CIA‘nin eski iki ajanı, İsveç Başbakanı Olof Palme‘nin suikast sonucu öldürülmesi olayı ve İtalya’daki bazı terör eylemlerinden CIA ve Propaganda-2 adlı mason locasının sorumlu olduğunu iddia ettiler.

    “CIA‘nın eski kontratlı ajanlarından Richard Brenneke ve İbrahim Razin, İtalyan Ulusal Televizyonu‘nun Terör konusunda geçen hafta yayınladığı dizi programda yaptıkları açıklamalarda Palme suikastinde bilinmeyen bazı yeni unsurları dile getirdiler. Richard Brenneke, 2 Temmuzda yayınlanan programda; CIA‘nın, Propaganda-2 (P-2) kod adıyla faaliyet gösteren Farmason Locası‘na yıllardır milyonlarca dolar tutarında ödemelerde bulunduğunu iddia etti. ‘P-2′nin yasadışı silâh ve uyuşturucu kaçakçılığında bulunmak, ancak hepsinin ötesinde, 1970’li yılların başında İtalya ve çeşitli Avrupa ülkelerinde, istikrarı bozarak, terör eylemlerine elverişli ortamlar yaratılmasını sağlamak üzere CIA‘dan para aldığım’ söyledi. Brenneke konuşmasında, P-2’nin, CİA’den halen para almaya devam ettiğini de ısrarla öne sürdü.

    Birkaç gün önce yayınlanan TV Programında konuşan CIA eski ajanlarından İbrahim Razin ; P-2 Farmason Locası Başkanı Licio Gelli‘ni, George Bush‘un yakın arkadaşlarından Philip Guarino‘ya 1986 Şubatında gönderdiği bir telgrafla İsveç Başbakanı Olof Palme suikastini önceden bildirdiğini, ABD Ulusal Güvenlik Kurulu’nun bu telgraftan haberdar bulunduğunu iddia etti. İbrahim Razin, ABD’den, İran’a yapılan yasadışı silâh sevkiyatında P-2 kuruluşunun önemli rol oynadığını Olof Palme‘nin de bu konularda gereğinden fazla bazı somut bilgilere sahip bulunduğunu anlatarak, İsveç Başbakanı’nın bu yüzden öldürüldüğünü belirtti. Razin konuşmasında daha sonra: ‘ İran’ın aslında elindeki Amerikalı rehineleri 1980 Sonbaharında serbest bırakmayı planladığını, Başkan Jimmy Carter‘ın seçimde yenilgiye uğratılarak, “Reagan-Bush” ikilisinin zaferini garantiye almak için ertelediğini, Bush ve arkadaşlarının, ‘bu siyasi borcun’ karşılığını İran’a Amerikan silâhları ile ödediğini’ öne sürdü.

    Olof Palme, 28 Şubat 1986 yılında suikast sonucu ölmüştü. Ölümünün ardından geçen iki yıldan sonra bu iddia ortaya atılmıştı. Bu iddiadan iki yıl sonra ise aynı türden yeni bir iddia ortaya atılıyordu. İsveç Millî Televizyonu’nda yayınlanan habere göre; Yugoslav asıllı paralı asker olan Von Birchan‘a CIA, Olof Paîme’yi öldürmesi için 2 milyon dolar teklif etmiş, bunu kabul etmeyen Birchan durumu İsveç polisine bildirdiyse de polis bu ihbarı ciddiye almamıştı. (Yoruma göre, Olof Palme öldürülmeseydi Birleşmiş Milletlere Genel Sekreter seçilme olasılığı çok yüksek idi. Kişiliği, Amerika’nın Yakın Doğu senaryoları için büyük tehlike arz ediyordu) Bu olaydan altı-yedi ay sonra ise, Norveçli avukat Tor Erling Stafe, “Palme cinayetini aydınlatacak ses bandını kendisine getiren kişinin, yapılan otopsi sonucu öldürüldüğünün anlaşıldığını ” açıklıyordu. Önemli bir tanığın ölü bulunması ile cinayetle ilgili bir araştırma daha sonuçsuz kalıyordu. Bu olaydan da yine altı ay sonra ise, Olof Palme cinayetine karıştığından şüphelenilerek gözaltına alınan, fakat delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakıldıktan sonra, kayıplara karışmış olduğu için, Interpol tarafından da aranan Victor Gunnarsson, ABD’de bir yol kenarında, kafasına iki kurşun sıkılmış ve çırılçıplak olarak yol işçileri tarafından bulunuyordu. 1995 Ağustos’unda İsveç’in eski Maliye Bakanı Knell Olof Feldt, Dagens Nyheter gazetesi ile SV. Radio Minsprk’a verdiği açıklamalarda, çözülemeyen Olaf Palme ci­nayetinde polislerin soruşturmayı bilinçli olarak saptırdığını öne sürerek, cinayetin yeniden araştırılmasını istemiştir. 1996 Mart’ında, 1989 yılında cinayet zanlısı olarak tutuklanan, fakat daha sonra delil yetersizliğinden serbest bırakılan Christer Pettersson’un yakın arkadaşı onun cinayeti kendisine itiraf ettiğini açıklamıştır. (Bu haber 28 Ekim 2001 tarihli gazetelerde “Petterson‘un arkadaşı olan Gert Flyking tarafından yazılan ve Expressen gazetesine gönderilen mektupta dile getirildi” (Milliyet) denilerek yeni bir haber gibi tekrar ortaya çıkarılmıştır. İddiaya göre Petterson kendisine “Elbette ateş eden bendim, ancak beni suçlayamazlar. Çünkü silâh kayboldu” demiştir!) Ekim 1996′da ise cinayetin seyri tamamen başka tarafa çekilerek bu sefer KGB cinayet zanlısı olmuştur. İsveç gizli servisinin eski ajanlarından gazeteci Bertil Wedin, 1985 yılından beri yaşamakta olduğu KKTC’de bir açıklama yaparak; Güney Afrika Cumhuriyeti’nde işlediği cinayetlerden dolayı yargılanan bir eski polis şefinin, kendisinin Olaf Palme‘nin suikastçısı olduğuna dair iddiasının yalan olduğunu o tarihlerde (28 Şubat 1986) KKTC’nde bulunduğunu belirtiyordu. Wedin‘in araştırmalarına göre, cinayetin arkasında KGB vardı. O topladığı bilgileri hükümet yetkililerine iletmiş, Başbakan’da bilgileri sansür ederek ne yayınlatmış ne de geriye iade etmişti. İddiasına göre cinayetten bir gün önce bir Sovyet diplomat telefon görüşmesinde suikasttan bahsetmiş, diplomat aslında KGB ajanıymış. Cinayetten sonra yakalanan tetikçi, Rusya’dan gelmiş cinayet gününe kadar KGB‘ye ait binada kalmış. Polis Anders Larrson adlı bir İsveçlinin bilgisi olduğunu saptamış, bu kişide KGB adına çalışmış ama polis bu kişiyi tedavi için akıl hastanesine göndermiş. BM diplomatı Bernt Carlson‘da gerçeği bildiği için öldürülmüş o da Wedin ile aynı fikirdeymiş. [Locarbie'de sabotaj sonucu düşen PANAM uçağında bulunuyormuş]. Sovyet-İsveç işbirliği bozulmasın diye İsveç’te herkes susuyormuş. [Sovyetler 1992'de fiilen dağıldı]. Wedin sonunda Palme’nin katilini açıklayacağını belirtiyor, “ama bu nerede ve ne zaman olacak henüz bilmiyorum. Bunu şartlar belirleyecek.”

    Sonuç olarak şu söylenebilir ki, geleneksel masonluk artık “ipin ucunu” kaçırmış, “ipin ucunu” başka güçler kontrol etmeye başlamıştır. Masonluk, tıpkı azılı düşman ilân ettiği “komünistler” gibi ideallerini paraya, soysuzluğa, yolsuzluğa ve ahlâksızlığı tekabül ettirmiş bireylerin dejenerasyonuna uğrayarak mafîa’laşmıştır. Ya ortaya çıkıp kendilerini lâğv edeceklerdir, ya da geleneksel Kuba Locaları gibi devrimden yana tavırlarını açıkça ortaya koyacaklardır. Ya Barış-Ekmek-Özgürlük için emekçilerden yana, ya da Hür-Kardeş-Eşit soygunculardan yana, üçüncü yol yoktur. Mali-oligarşinin vurucu özel gücü CIA‘nin böylesine pervasız olmasının nedeni onu destekleyen ve öne süren iradenin küresel sermayenin sahibi olmasından gelmektedir

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 4:54 pm