Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya bağlı olarak 1913 yılında kurulan Teşkilat-ı Mahsusa'nın daire başkanı, Süleyman Askeri Bey idi. Dr. Philip H. Stoddard'a göre 1916 yılında personel sayısı 30 bin kişiye ulaşan örgüt ajanlarının büyük bir kısmı, uzmanlardan oluşmaktaydı. Örgütte doktorlar, mühendisler,gazeteciler, politikacılar ve subayların yanısıra, geçmişi oldukça karanlık ama sadakatlerinden kuşku duyulmayan gerilla savaşı uzmanları da yer alıyordu. Böylesine zengin bir "ajan kadrosu" na sahip olmasına rağmen Türkçe ve yabancı dillerde yayınlanan kitaplarda Teşkilat-ı Mahsusa'dan pek sözedilmemesi, sözedenlerin de yeterince bilgi vermemesi, Stoddard'a göre teşkilatın faaliyet alanı ve personel sayısını gizli tutmakla yükümlü olan Osmanlı devlet adamlarının bir taktik başarısıydı. Bu asrın ilk çeyreğinde faaliyet gösteren Teşkilat-ı Mahsusa, o yıllarda dünyanın en güçlü ve en etkin örgütlerinden biriydi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika başta olmak üzere üç kıtada örgütlenen Teşkilat-ı Mahsusa ajanlarının pek azı örgüt mensubu olarak tanınıyordu. Resmi üyelik listeleri bulunmamakla birlikte Kuşçubaşı Eşrefe göre böyle bir listenin yayınlanması, Ortadoğu'daki birçok devlet adamını rahatsız edecekti.
Casusluk ve karşı casusluk faaliyetleri tarih boyunca olagelmişti ama, doğrusu bunun Batılı anlamda kurumlaşması ilk olarak.Teşkilat-ı Mahsusa ile gerçekleşti..
EYLEM STRATEJİSİ
İttihatçıların ittifakları doğrultusunda Teşkilat-ı Mahsusa, Almanya ile hem fınans, hem de teori-pratik eylem birliği içindeydi. Kafkasya, İran, Ortadoğu, Hindistan ve Afganistan bölgelerinde önceleri Almanlarla birliktelik sağlanmış, ancak daha sonraları başgösteren bazı sorunlar nedeniyle bu dayanışma çözülmeye başlamıştı. Almanlar maddi gücü, Teşkilat-ı Mahsusa ise milis ajanları sayesinde bölge halkının desteğini sağlamışlardı. Genel planlama Enver Paşa'nın Alman Genelkurmayı ile koordinasyonu sonucu gerçekleştirilmişti. Uygulama alanında ise Eşref Sencer'in başkanlığında Zübeyde Şaplı, Ahmet Salih Harb, Hilmi Musallimi, ve Hamza Osman Erkan gibi isimler yer alıyordu.
Teşkilatın gayesi özetle, İslam dünyasını ve Müslüman Türkler'i bir bayrak altında toplamak, yani geniş imparator-luk coğrafyasında yerine göre Panislamizm, yerine göre de Pantürkizm yapmaktı. Ancak İttihatçı kurmayların sanıldığı kadar ütopist olmadıklarını da söylemek gerek. Bu ideolojilere sahip olmalarına rağmen gerçekleşmeyecek bir rüyanın peşinde olduklarının da farkındaydılar. Herşeyden önce, genel konjonktür tümüyle aleyhteydi. Buna karşı onların Teşkilat-ı Mahsusa'dan bekledikleri şey, İslam ülkelerine saldıran Ruslar'a ve İngilizler'e karşı beşinci kol faaliyetlerini sürdürebilmekti.
Teşkilat-ı Mahsusa'nın faaliyetleri Birinci Dünya Savaşı'nda yoğunluk kazandı. Teşkilat, savaş boyunca savaş ilanını duyurmanın yanında; karşı casusluk, İngiliz istihbarat ve keşif kollarına karşı istihbarata karşı koyma harekatı da gerçekleştirdi. Bu arada teşkilatın askeri operasyonlar yaptığı da bilinen bir gerçek.
Örgütün ilk çalışma alam Batı Trakya oldu. İlk başkan Süleyman Askeri'nin başında bulunduğu Teşkilat-ı Mahsusa, özel bir tim ile, 1913 İstanbul Anlaşması sonucu Bulgarlar'a terk edilen Batı Trakya'da, Osmanlı Devleti'nden ayrı bağımsız bir Batı Trakya Türk Devleti de kurdu.
1914 yılının sıcak bir ağustos gününde, daha harp başlamadan Enver Paşa Rauf Orbay'ı İran, Afganistan, Hindistan sahasında ajitasyon ve anti İngiliz eylemler yapmakla görevlendirmişti. İstanbul Harbiye Nezareti Şark Şubesi Başkanı Ömer Fevzi Bey aracılığı ile yürütülen hazırlıklar sonucunda 20 kişilik asker kökenli özel tim, göreve başlamıştı. Ekipte bir ara Çerkes Ethem de görev almış, ancak bölge halkının kayıtsızlığı ve Almanlar'ın ikilik çıkarması sebebiyle eylem takriben bir yıl sonra, Eylül 1915'te sona ermiş ve tim dağılmıştı.
Afrika'da Trablusgarb, Mısır, Cad, Habeşistan ve Sudan'a kadar ajanlar gönderilmişti. Meşhur Şeyh Ahmed El Sunusi'nin Trablusgarp'tan bir denizaltı ile İstanbul'a kaçırılması, teşkilatın bölgedeki en başarılı eylemi. Ayrıca Enver Paşa'nın Türkistan seferi ve Cemal Paşa'nın Afganistan'a geçirilmesi, en kötü zamanında bile örgütün hareket kabiliyetini göstermesi bakımından önem taşıyor. Bu arada Dünya Savaşı sırasında Nil Nehri üzerindeki su depolarını ve barajları havaya uçurmak, hatta nehrin Sudan ve Habeşistan'daki yataklarım değiştirmek gibi görevler üstlenen Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu faaliyetlerine dair belgeler, yıllardır araştırmacılara kapalı tutulan Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi'nde saklanıyor. Bu arşivde araştırmacılardan sürekli gizlenen belge sayısının, gayri resmi rakamlara göre 30 bini bulduğunu yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var.
ENTELEKTÜEL ENFORMATİK FAALiYETLER
Anadolu-İran-Hindistan çizgisinde mezhep ayrılıklarına karşı politika oluşturmak üzere özel bir çalışma başlatan Teşkilat-ı Mahsusa, bir taraftan da emekli yüzbaşı Baha Said Bey'in idaresinde sosyolojik araştırmalar yapıyordu. Ayrıca Hindistan'a Sünni imamlar gönderilmek suretiyle, Kara Vasıf m başkanlığında İslam İhtilal Komitesi o-luşturulmuştu. Baha Said, Rusça dahil beş yabancı dil bilen ve birikimi hayli fazla bir entelektüel olarak önemli görevler üstlenen bir Teşkilat-ı Mahsusa mensubu olarak bilinir.
Hicaz şeyhlerinin çocuklarının özel olarak eğitilmek üzere Galatasaray Lisesi'ne getirilmesi ve bunun yanısıra Mısır'dan bir grup din adamının Muğla'da bir çiftlikte misafir edilmeleri de teşkilatın faaliyetleri arasında yer alıyordu.
İttihat Terakki bir yandan Teşkilat-ı Mahsusa gibi faaliyet alanı alabildiğine geniş bir istihbarat örgütü kurarken, öte yandan İslam dünyasında İttihat-ı İslam fikrinin oluşması için eğitim ve yayın faaliyetleri de yapmaktan geri kalmıyordu. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda belge bulmak mümkün olmadığından, bu konudaki çalışmalar tarihçiler tarafından atlanmıştı. Doç.Dr. Zekeriya Kurşun'un arşivde bulduğu el değmemiş belgeler sayesinde İttihatçılar'ın, Teşkilat-ı Mahsusa'ya paralel bir sivil örgüt kurduğu belirlendi. Cemiyet-i Hayriye-i İslamiye adıyla oluşturulan bu sivil cemiyet Medine'de bir İslam Üniversitesi kurmayı bile başarmıştı. Teşkilatın en önemli prensiplerinden biri de, sivil ve askeri örgütlerin birbiri ile koordineli bir şekilde çalışmalarını sağlamaktı.
FAALİYETLERİN SONUÇLARI
1911-1918 yılları arasında Orta Do-ğu-Orta Asya, Güney Asya, Kuzey ve Orta Afrika'da casusluk, karşı casus-luk, propaganda ve çeşitli operasyonlar yapan Teşkilat-ı Mahsusa'nın faaliyetleri, Osmanlı Devleti'nin yenilmesiyle resmen sona erdi. Teşkilat için çalışan pekçok Arap Osmanlı vatandaşı işgal altındaki kendi ülkelerine dağıldılar.
Bütün bu gelişmelerden sonra faaliyetler, örgüte bağlı kalmaksızın, bir şekilde devam etti.
Türk-Arap ilişkileri üzerine önemli çalışmalar yapan Doç. Dr. Zekeriya Kurşun'un araştırmaları sonucunda vardığı neticeye göre, Kuzey Afrika'daki bağımsızlık mücadelelerinde Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir hayli etkili olduğu görülüyor. Mesela Sekip Arslan Kuzey Afrika'da milli mücadele fikrini yayarken Satıq El Husri, Arap Birliği'nin fikir babalığını yapıyordu ve bu kimselerin teşkilat ile ilişkileri vardı.
Teşkilat-ı Mahsusa batmakta olan bir devletin askeri istihbarat örgütü niteliğini taşıyordu. Bu niteliğinden dolayı da parlak başarılar elde etmesi nerdeyse imkansızdı. Orhan Koloğlu devletin içinde bulunduğu sosyo ekonomik durumun örgütü iflasa sürüklediğini söylerken, Dr. Haluk Dursun bu çöküşü teşkilatın rakiplerinin gücüne ve dünyanın en iyileri olmasına bağlıyor. Dursun "Teşkilat-ı Mahsusa amatör bir ruhla ve çok geniş bir coğrafyada yüksek performansı ile faaliyet göstermiştir. Devlet tecrübesi ve felsefesinden doğmuş bir strateji yerine pratik eylem ve militanlık ruhundan kaynaklanan bir hareketti Teşkilat-ı Mahsusa. En büyük handikap ve dezavantajları ise karşılarında rakip olarak bu konuda dünyanın en iyisi İngiliz Entelijans servisi ve E.T. Lawrence'in bulunmasıydı" diyor. Ancak Zekeriya Kurşun teşkilatın karşı casusluk faaliyetlerinde küçümsenmeyecek başarılar elde ettiğini, Şerif Hüseyin isyanının diğer Arap bölgelerine yayılmasının, teşkilatın çalışmaları sayesinde önlendiğini ve Arabistan'da İbn Reşid, Yemen'de ise İmam Yahya'nın savaşın sonuna kadar Osmanlı Devleti'ne bağlı kaldığını hatırlatıyor.
MİLLİ MÜCADELE VE TEŞKİLAT-I MAHSUSA
Bütün olumsuzluklara rağmen Mütareke Devri İstanbul'unda ve Anadolu'sunda Teşkilat-ı Mahsusa'nın faaliyetleri durmak bilmedi. Zamana ve zemine çok çabuk adapte olup faaliyete geçebilen bu örgüt mensupları İstanbul'da Milli Kongre olarak bilinen cemiyeti de oluşturdular. Tarihçi Dr.Haluk Dursun "Mütareke Devri İstanbul'unda Milli Kongre çatısı altında birleşen ve milli direnişi destekleyen eski Teşkilat-ı Mahsusacı; bilim, fikir adamları, sanatçılar, doktorlar, gazeteciler yani imparatorluk entelektüelleri özellikle yabancı dilde gazete, kitap çıkararak milli tezleri dünya kamuoyunda savunmuşlardır. Ayrıca o şartlarda Cenevre, Paris, Budapeşte, Londra gibi merkezlerde kitap, gazete yayınlamak imparatorluk kadrosunun vizyon ve misyon bakımından seviyesini gösterir" diyor.
1918'de resmen sona eren Teşkilat-ı Mahsusa faaliyetleri devam eder. Kara Kemal, Kara Vasıf, Baha Said öncülüğünde Karakol Cemiyeti kurulmuş ve Milli Mücadele'nin temeli atılmıştı. Bunlar hem Anadolu'ya silah ve asker geçirilmesini sağlamışlar hem de Mustafa Kemal'in faaliyetlerinde önemli rol oynamışlardır
. Adeta Enver Paşa'nın kurup harekete geçirdiği Teşkilat-ı Mahsusa'dan asıl Mustafa Kemal ürün aldı. Yrd. Doç. Dr. Süleyman Beyoğlu, Milli Mücadele'yi Teşkilat-ı Mahsusa'nın teşkilatlandırdığını bütün gizli örgütlerin bu teşkilatta çalışarak tecrübe kazanmış kişilerce kurulduğunu belirterek "İnsan ve silah kaçırmaktan propaganda ve casusluk hizmetlerine kadar ciddi hizmetler yaptılar. Mustafa Kemal bu örgütlerin farkındaydı" diyor. Mustafa Kemal bir süre beraber çalışmayı uygun gördüğü bu etkin gizli teşkilatlarla daha sonra hesaplaşma yoluna gitti. Bu çatışma tarihçilere göre kaçınılmazdı.
Karakol Örgütü ile Ankara arasında ortaya çıkan bu sorunlar, Mustafa Kemal`i yeni arayışlara yöneltecektir. Mustafa Kemal örgütün İttihatçı yapısından oldukça rahatsızdır. Hatta görüşmeleri sırasında Kara Vasıf`a Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeleri dışında oluşturulan bu örgütün müstakil çalışmalarına karşı olduğunu belirtmiştir.16 Mart 1920`de yaşanan baskın olayından sonra tutuklanan Karakol Örgütü yöneticilerinden Şevket ve Kara Vasıf Beylerin İngilizlerce Malta`ya sürgün edilmeleri Karakol Örgütü`nü zor durumda bırakır. Bu, İngilizlerin bir çökertme operasyonudur. İngilizler tarafından Malta`ya sürülenler bu örgütün belkemiğidirler. Bu isimlerden bazı önemli olanları şunlardır : Albay Galatalı Şevket ( İstanbul Merkez Komutanı ), Albay Kara Vasıf ( Karakol Örgütünün Kurucusu), Ali Sait Paşa, Refet Paşa, Ali Fethi Okyar, Ali İhsan Paşa, Hacı Mehmet Paşa ( Enver Paşa`nın Babası) ve bir çok önemli isim Malta`ya sürülmüştür.Aslında örgüt İttihatçılık anlamında dağılmaz ve sürer. Mustafa Kemal daha sonra bu örgütün çalışmalarını zararlı bulduğunu belirtecektir. Malta sürgününün ardından toparlanma çalışmaları sırasında Karakol Cemiyeti büyük bir gedik verecektir. Bu istihbarat açığının adı Mustafa Sagir`dir. Karakol cemiyetinin içine sızan İngiliz gizli servisi elde ettiği adamlarıyla Mustafa Sagir adlı ajanı Ankara`ya gönderir ve Mustafa Kemal`i öldürmekle görevlendirir. Bu konuda ortaya çıkan sorun, Ankara hükümetince halledilir. Ancak grup resmen 1920`de dağıtılır.Örgütün dağılması emrini veren otoritenin Ankara olduğu ve Mustafa Kemal`in bu örgüte karşı duyduğu güvensizliğin bunda etkili olduğu kesindir.Bu arada geride kalanlar küçük istihbarat, kaçakçılık, sabotaj grupları olarak çalışırlar.İttihatçıların muhalif hareketleri ancak 1923`te Milli Mücadeleden sonra bitirilebilecektir.
Philip H. Stoddard'ın Eşref Kuşçubaşı'ndan aldığı teşkilat listesinde de görüldüğü gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in de teşkalatla ilişkisi olmuştu. Mustafa Kemal teşkilatla ilişkisi Trablusgarp Savaşı'nda mahalli milisleri örgütlemekle başlamıştı. Mustafa Kemal daha sonra Enver Paşa ile olan ihtilafı nedeniyle teşkilata biraz mesafeli durmayı tercih ediyor. Orhan Koloğlu'nun belirttiğine göre de Enver Paşa Trablusgarp'ta Bedevi Araplarla bir İslam imparatorluğu kurabileceğini raporlarına yazarken Mustafa Kemal dönemin genelkurmayına bedevilerle hiç bir iş yapılamayacağına dair bir rapor gönderiyordu. O dönemde teşkilat henüz kurulmamasına rağmen fiili olarak görev yapıyordu.
Gerek İstiklal Savaşı'nda gerekse cumhuriyet sonrasında önemli roller oynayan Rauf Orbay, İstiklal Mahkemeleri'ne başkanlık eden Ali Çetinkaya, Cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden Ali Fethi Okyar, T.C'ye bakanlık ve başbakanlık yapan Dr. Refik Saydam, ******'ün yaveri piyade subayı Rasuhi, THK Başkanlığı yapan Fuat Bulca, İstiklal Marşı'nın yazan ve Kurtuluş Savaşı'nın manevi dinamiklerinden Mehmet Akif Ersoy da teşkilatta çalışmıştı.
Casusluk ve karşı casusluk faaliyetleri tarih boyunca olagelmişti ama, doğrusu bunun Batılı anlamda kurumlaşması ilk olarak.Teşkilat-ı Mahsusa ile gerçekleşti..
EYLEM STRATEJİSİ
İttihatçıların ittifakları doğrultusunda Teşkilat-ı Mahsusa, Almanya ile hem fınans, hem de teori-pratik eylem birliği içindeydi. Kafkasya, İran, Ortadoğu, Hindistan ve Afganistan bölgelerinde önceleri Almanlarla birliktelik sağlanmış, ancak daha sonraları başgösteren bazı sorunlar nedeniyle bu dayanışma çözülmeye başlamıştı. Almanlar maddi gücü, Teşkilat-ı Mahsusa ise milis ajanları sayesinde bölge halkının desteğini sağlamışlardı. Genel planlama Enver Paşa'nın Alman Genelkurmayı ile koordinasyonu sonucu gerçekleştirilmişti. Uygulama alanında ise Eşref Sencer'in başkanlığında Zübeyde Şaplı, Ahmet Salih Harb, Hilmi Musallimi, ve Hamza Osman Erkan gibi isimler yer alıyordu.
Teşkilatın gayesi özetle, İslam dünyasını ve Müslüman Türkler'i bir bayrak altında toplamak, yani geniş imparator-luk coğrafyasında yerine göre Panislamizm, yerine göre de Pantürkizm yapmaktı. Ancak İttihatçı kurmayların sanıldığı kadar ütopist olmadıklarını da söylemek gerek. Bu ideolojilere sahip olmalarına rağmen gerçekleşmeyecek bir rüyanın peşinde olduklarının da farkındaydılar. Herşeyden önce, genel konjonktür tümüyle aleyhteydi. Buna karşı onların Teşkilat-ı Mahsusa'dan bekledikleri şey, İslam ülkelerine saldıran Ruslar'a ve İngilizler'e karşı beşinci kol faaliyetlerini sürdürebilmekti.
Teşkilat-ı Mahsusa'nın faaliyetleri Birinci Dünya Savaşı'nda yoğunluk kazandı. Teşkilat, savaş boyunca savaş ilanını duyurmanın yanında; karşı casusluk, İngiliz istihbarat ve keşif kollarına karşı istihbarata karşı koyma harekatı da gerçekleştirdi. Bu arada teşkilatın askeri operasyonlar yaptığı da bilinen bir gerçek.
Örgütün ilk çalışma alam Batı Trakya oldu. İlk başkan Süleyman Askeri'nin başında bulunduğu Teşkilat-ı Mahsusa, özel bir tim ile, 1913 İstanbul Anlaşması sonucu Bulgarlar'a terk edilen Batı Trakya'da, Osmanlı Devleti'nden ayrı bağımsız bir Batı Trakya Türk Devleti de kurdu.
1914 yılının sıcak bir ağustos gününde, daha harp başlamadan Enver Paşa Rauf Orbay'ı İran, Afganistan, Hindistan sahasında ajitasyon ve anti İngiliz eylemler yapmakla görevlendirmişti. İstanbul Harbiye Nezareti Şark Şubesi Başkanı Ömer Fevzi Bey aracılığı ile yürütülen hazırlıklar sonucunda 20 kişilik asker kökenli özel tim, göreve başlamıştı. Ekipte bir ara Çerkes Ethem de görev almış, ancak bölge halkının kayıtsızlığı ve Almanlar'ın ikilik çıkarması sebebiyle eylem takriben bir yıl sonra, Eylül 1915'te sona ermiş ve tim dağılmıştı.
Afrika'da Trablusgarb, Mısır, Cad, Habeşistan ve Sudan'a kadar ajanlar gönderilmişti. Meşhur Şeyh Ahmed El Sunusi'nin Trablusgarp'tan bir denizaltı ile İstanbul'a kaçırılması, teşkilatın bölgedeki en başarılı eylemi. Ayrıca Enver Paşa'nın Türkistan seferi ve Cemal Paşa'nın Afganistan'a geçirilmesi, en kötü zamanında bile örgütün hareket kabiliyetini göstermesi bakımından önem taşıyor. Bu arada Dünya Savaşı sırasında Nil Nehri üzerindeki su depolarını ve barajları havaya uçurmak, hatta nehrin Sudan ve Habeşistan'daki yataklarım değiştirmek gibi görevler üstlenen Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu faaliyetlerine dair belgeler, yıllardır araştırmacılara kapalı tutulan Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi'nde saklanıyor. Bu arşivde araştırmacılardan sürekli gizlenen belge sayısının, gayri resmi rakamlara göre 30 bini bulduğunu yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var.
ENTELEKTÜEL ENFORMATİK FAALiYETLER
Anadolu-İran-Hindistan çizgisinde mezhep ayrılıklarına karşı politika oluşturmak üzere özel bir çalışma başlatan Teşkilat-ı Mahsusa, bir taraftan da emekli yüzbaşı Baha Said Bey'in idaresinde sosyolojik araştırmalar yapıyordu. Ayrıca Hindistan'a Sünni imamlar gönderilmek suretiyle, Kara Vasıf m başkanlığında İslam İhtilal Komitesi o-luşturulmuştu. Baha Said, Rusça dahil beş yabancı dil bilen ve birikimi hayli fazla bir entelektüel olarak önemli görevler üstlenen bir Teşkilat-ı Mahsusa mensubu olarak bilinir.
Hicaz şeyhlerinin çocuklarının özel olarak eğitilmek üzere Galatasaray Lisesi'ne getirilmesi ve bunun yanısıra Mısır'dan bir grup din adamının Muğla'da bir çiftlikte misafir edilmeleri de teşkilatın faaliyetleri arasında yer alıyordu.
İttihat Terakki bir yandan Teşkilat-ı Mahsusa gibi faaliyet alanı alabildiğine geniş bir istihbarat örgütü kurarken, öte yandan İslam dünyasında İttihat-ı İslam fikrinin oluşması için eğitim ve yayın faaliyetleri de yapmaktan geri kalmıyordu. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda belge bulmak mümkün olmadığından, bu konudaki çalışmalar tarihçiler tarafından atlanmıştı. Doç.Dr. Zekeriya Kurşun'un arşivde bulduğu el değmemiş belgeler sayesinde İttihatçılar'ın, Teşkilat-ı Mahsusa'ya paralel bir sivil örgüt kurduğu belirlendi. Cemiyet-i Hayriye-i İslamiye adıyla oluşturulan bu sivil cemiyet Medine'de bir İslam Üniversitesi kurmayı bile başarmıştı. Teşkilatın en önemli prensiplerinden biri de, sivil ve askeri örgütlerin birbiri ile koordineli bir şekilde çalışmalarını sağlamaktı.
FAALİYETLERİN SONUÇLARI
1911-1918 yılları arasında Orta Do-ğu-Orta Asya, Güney Asya, Kuzey ve Orta Afrika'da casusluk, karşı casus-luk, propaganda ve çeşitli operasyonlar yapan Teşkilat-ı Mahsusa'nın faaliyetleri, Osmanlı Devleti'nin yenilmesiyle resmen sona erdi. Teşkilat için çalışan pekçok Arap Osmanlı vatandaşı işgal altındaki kendi ülkelerine dağıldılar.
Bütün bu gelişmelerden sonra faaliyetler, örgüte bağlı kalmaksızın, bir şekilde devam etti.
Türk-Arap ilişkileri üzerine önemli çalışmalar yapan Doç. Dr. Zekeriya Kurşun'un araştırmaları sonucunda vardığı neticeye göre, Kuzey Afrika'daki bağımsızlık mücadelelerinde Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir hayli etkili olduğu görülüyor. Mesela Sekip Arslan Kuzey Afrika'da milli mücadele fikrini yayarken Satıq El Husri, Arap Birliği'nin fikir babalığını yapıyordu ve bu kimselerin teşkilat ile ilişkileri vardı.
Teşkilat-ı Mahsusa batmakta olan bir devletin askeri istihbarat örgütü niteliğini taşıyordu. Bu niteliğinden dolayı da parlak başarılar elde etmesi nerdeyse imkansızdı. Orhan Koloğlu devletin içinde bulunduğu sosyo ekonomik durumun örgütü iflasa sürüklediğini söylerken, Dr. Haluk Dursun bu çöküşü teşkilatın rakiplerinin gücüne ve dünyanın en iyileri olmasına bağlıyor. Dursun "Teşkilat-ı Mahsusa amatör bir ruhla ve çok geniş bir coğrafyada yüksek performansı ile faaliyet göstermiştir. Devlet tecrübesi ve felsefesinden doğmuş bir strateji yerine pratik eylem ve militanlık ruhundan kaynaklanan bir hareketti Teşkilat-ı Mahsusa. En büyük handikap ve dezavantajları ise karşılarında rakip olarak bu konuda dünyanın en iyisi İngiliz Entelijans servisi ve E.T. Lawrence'in bulunmasıydı" diyor. Ancak Zekeriya Kurşun teşkilatın karşı casusluk faaliyetlerinde küçümsenmeyecek başarılar elde ettiğini, Şerif Hüseyin isyanının diğer Arap bölgelerine yayılmasının, teşkilatın çalışmaları sayesinde önlendiğini ve Arabistan'da İbn Reşid, Yemen'de ise İmam Yahya'nın savaşın sonuna kadar Osmanlı Devleti'ne bağlı kaldığını hatırlatıyor.
MİLLİ MÜCADELE VE TEŞKİLAT-I MAHSUSA
Bütün olumsuzluklara rağmen Mütareke Devri İstanbul'unda ve Anadolu'sunda Teşkilat-ı Mahsusa'nın faaliyetleri durmak bilmedi. Zamana ve zemine çok çabuk adapte olup faaliyete geçebilen bu örgüt mensupları İstanbul'da Milli Kongre olarak bilinen cemiyeti de oluşturdular. Tarihçi Dr.Haluk Dursun "Mütareke Devri İstanbul'unda Milli Kongre çatısı altında birleşen ve milli direnişi destekleyen eski Teşkilat-ı Mahsusacı; bilim, fikir adamları, sanatçılar, doktorlar, gazeteciler yani imparatorluk entelektüelleri özellikle yabancı dilde gazete, kitap çıkararak milli tezleri dünya kamuoyunda savunmuşlardır. Ayrıca o şartlarda Cenevre, Paris, Budapeşte, Londra gibi merkezlerde kitap, gazete yayınlamak imparatorluk kadrosunun vizyon ve misyon bakımından seviyesini gösterir" diyor.
1918'de resmen sona eren Teşkilat-ı Mahsusa faaliyetleri devam eder. Kara Kemal, Kara Vasıf, Baha Said öncülüğünde Karakol Cemiyeti kurulmuş ve Milli Mücadele'nin temeli atılmıştı. Bunlar hem Anadolu'ya silah ve asker geçirilmesini sağlamışlar hem de Mustafa Kemal'in faaliyetlerinde önemli rol oynamışlardır
. Adeta Enver Paşa'nın kurup harekete geçirdiği Teşkilat-ı Mahsusa'dan asıl Mustafa Kemal ürün aldı. Yrd. Doç. Dr. Süleyman Beyoğlu, Milli Mücadele'yi Teşkilat-ı Mahsusa'nın teşkilatlandırdığını bütün gizli örgütlerin bu teşkilatta çalışarak tecrübe kazanmış kişilerce kurulduğunu belirterek "İnsan ve silah kaçırmaktan propaganda ve casusluk hizmetlerine kadar ciddi hizmetler yaptılar. Mustafa Kemal bu örgütlerin farkındaydı" diyor. Mustafa Kemal bir süre beraber çalışmayı uygun gördüğü bu etkin gizli teşkilatlarla daha sonra hesaplaşma yoluna gitti. Bu çatışma tarihçilere göre kaçınılmazdı.
Karakol Örgütü ile Ankara arasında ortaya çıkan bu sorunlar, Mustafa Kemal`i yeni arayışlara yöneltecektir. Mustafa Kemal örgütün İttihatçı yapısından oldukça rahatsızdır. Hatta görüşmeleri sırasında Kara Vasıf`a Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeleri dışında oluşturulan bu örgütün müstakil çalışmalarına karşı olduğunu belirtmiştir.16 Mart 1920`de yaşanan baskın olayından sonra tutuklanan Karakol Örgütü yöneticilerinden Şevket ve Kara Vasıf Beylerin İngilizlerce Malta`ya sürgün edilmeleri Karakol Örgütü`nü zor durumda bırakır. Bu, İngilizlerin bir çökertme operasyonudur. İngilizler tarafından Malta`ya sürülenler bu örgütün belkemiğidirler. Bu isimlerden bazı önemli olanları şunlardır : Albay Galatalı Şevket ( İstanbul Merkez Komutanı ), Albay Kara Vasıf ( Karakol Örgütünün Kurucusu), Ali Sait Paşa, Refet Paşa, Ali Fethi Okyar, Ali İhsan Paşa, Hacı Mehmet Paşa ( Enver Paşa`nın Babası) ve bir çok önemli isim Malta`ya sürülmüştür.Aslında örgüt İttihatçılık anlamında dağılmaz ve sürer. Mustafa Kemal daha sonra bu örgütün çalışmalarını zararlı bulduğunu belirtecektir. Malta sürgününün ardından toparlanma çalışmaları sırasında Karakol Cemiyeti büyük bir gedik verecektir. Bu istihbarat açığının adı Mustafa Sagir`dir. Karakol cemiyetinin içine sızan İngiliz gizli servisi elde ettiği adamlarıyla Mustafa Sagir adlı ajanı Ankara`ya gönderir ve Mustafa Kemal`i öldürmekle görevlendirir. Bu konuda ortaya çıkan sorun, Ankara hükümetince halledilir. Ancak grup resmen 1920`de dağıtılır.Örgütün dağılması emrini veren otoritenin Ankara olduğu ve Mustafa Kemal`in bu örgüte karşı duyduğu güvensizliğin bunda etkili olduğu kesindir.Bu arada geride kalanlar küçük istihbarat, kaçakçılık, sabotaj grupları olarak çalışırlar.İttihatçıların muhalif hareketleri ancak 1923`te Milli Mücadeleden sonra bitirilebilecektir.
Philip H. Stoddard'ın Eşref Kuşçubaşı'ndan aldığı teşkilat listesinde de görüldüğü gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in de teşkalatla ilişkisi olmuştu. Mustafa Kemal teşkilatla ilişkisi Trablusgarp Savaşı'nda mahalli milisleri örgütlemekle başlamıştı. Mustafa Kemal daha sonra Enver Paşa ile olan ihtilafı nedeniyle teşkilata biraz mesafeli durmayı tercih ediyor. Orhan Koloğlu'nun belirttiğine göre de Enver Paşa Trablusgarp'ta Bedevi Araplarla bir İslam imparatorluğu kurabileceğini raporlarına yazarken Mustafa Kemal dönemin genelkurmayına bedevilerle hiç bir iş yapılamayacağına dair bir rapor gönderiyordu. O dönemde teşkilat henüz kurulmamasına rağmen fiili olarak görev yapıyordu.
Gerek İstiklal Savaşı'nda gerekse cumhuriyet sonrasında önemli roller oynayan Rauf Orbay, İstiklal Mahkemeleri'ne başkanlık eden Ali Çetinkaya, Cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden Ali Fethi Okyar, T.C'ye bakanlık ve başbakanlık yapan Dr. Refik Saydam, ******'ün yaveri piyade subayı Rasuhi, THK Başkanlığı yapan Fuat Bulca, İstiklal Marşı'nın yazan ve Kurtuluş Savaşı'nın manevi dinamiklerinden Mehmet Akif Ersoy da teşkilatta çalışmıştı.
En son CyberTrouble tarafından Cuma Şub. 19, 2010 4:31 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi