Dünyada ki bölgesel örgütler, Türkiye ve neo-merkantalizm.
Dünyada ki paranın dönüşümü bölgesel örgütler arasında sağlanmaktadır. Bunların başlıcalar %32 ile AB, %30 ile NAFTA ve sırasıyla APEC, MERCOSUR ve ASEAN’dır.
Türkiye 1963’ten bu yana AB’ye üye olmaya çalışmaktadır. Görüldüğü üzere de Dünyada dönen paranın %32’side AB üyesi ülkeler arasındadır. Yerleşik bir kanı olan bu bölgesel örgütler ile entegre olmadan Dünya piyasasında söz sahibi olunamayacağı aslında çok da yanlış değildir. Bu konuya sonradan dönmek üzere değinmek istediğim bir noktada NATO gerçeğidir.
Soğuk savaş sonrasında stratejisini değiştiren NATO kendisine Doğu Bloğu ülkelerin yerine terörizmi seçmiştir. Oysa NATO’nun öncülüğünü yapmak gibi bir görev üstlenen ABD’nin Irak’ta kullanmış ve çalındığı iddia edilen silahlar Türkiye’de PKK militanlarından çıkmaktadır. NATO veya başka bir bahaneyi kullanan ABD’nin 72 ülkede askeri üssü bulunmaktadır (zaten bu nedenle de Roma Uluslar arası Savaş Hukuku Mahkemesinin de anlaşmasını onaylamamıştır ki bu Dünya’nın daha barışçıl olabilme sürecinde de bir engel teşkil etmektedir.). Bu ülkeler arasında bilindiği üzere Türkiye’de bulunmaktadır. Ben bu üsleri olası bir orta doğu savaşında Türkiye içinde büyük bir tehdit olarak görmekteyim ki savaş da çok uzakta görülmemektedir
Avrupa Birliği gerçeğine geri dönecek olursak, Türkiye her ne kadar imtiyazlı ortaklığa itiraz etse de, şuanda içerisinde bulunduğumuz pek de farklı değildir, ayrıca Türkiye AB’ye üye olmadan gümrük birliğine dahil olmuş tek ülkedir. Durum şunu gösteriyor ki Sevr anlaşması savaşmadan ülkemize kabul ettirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal ******’ün başlatmış olduğu Ulus Devlet politikası ise tamam ile Turgut Özal dönemiyle değiştirilmiş ve zaten 1938’den beri ülkenin kötü giden durumu daha da kötü bir seyir izlemeye başlamıştır. Ulus Devlet aşaması tamamlanmadan neo-liberal bir politikaya geçilmesi eğitimden ekonomiye bir çok şeyi etkilemiştir. Neredeyse tamam ile dışa bağımlı hale gelmiş ve batılı devletlerin sömürüsü ve de kontrolü altında olan ülkemiz için beni gördüğüm çözüm şudur:
NEO-MERKANTALİZM
Neo-merkantalizm II.Dünya savaşı öncesi ABD’i ABD yapan, II.Dünya savaşı sonrası da Almanya ile Japonya’nın kalkınmasını sağlayan sistemdir.
Neden bu anlayış Türkiye içinde başarılı olmasın ki? Sistemin özü şu:
Ülke tüm gümrük duvarlarını yükseltecek ve dış yatırımcının ülkeye girmesini oldukça kısıtlayacak Ülke kendi kaynaklarıyla ekonomiyi toplayacaktır.
Dünyada ki paranın dönüşümü bölgesel örgütler arasında sağlanmaktadır. Bunların başlıcalar %32 ile AB, %30 ile NAFTA ve sırasıyla APEC, MERCOSUR ve ASEAN’dır.
Türkiye 1963’ten bu yana AB’ye üye olmaya çalışmaktadır. Görüldüğü üzere de Dünyada dönen paranın %32’side AB üyesi ülkeler arasındadır. Yerleşik bir kanı olan bu bölgesel örgütler ile entegre olmadan Dünya piyasasında söz sahibi olunamayacağı aslında çok da yanlış değildir. Bu konuya sonradan dönmek üzere değinmek istediğim bir noktada NATO gerçeğidir.
Soğuk savaş sonrasında stratejisini değiştiren NATO kendisine Doğu Bloğu ülkelerin yerine terörizmi seçmiştir. Oysa NATO’nun öncülüğünü yapmak gibi bir görev üstlenen ABD’nin Irak’ta kullanmış ve çalındığı iddia edilen silahlar Türkiye’de PKK militanlarından çıkmaktadır. NATO veya başka bir bahaneyi kullanan ABD’nin 72 ülkede askeri üssü bulunmaktadır (zaten bu nedenle de Roma Uluslar arası Savaş Hukuku Mahkemesinin de anlaşmasını onaylamamıştır ki bu Dünya’nın daha barışçıl olabilme sürecinde de bir engel teşkil etmektedir.). Bu ülkeler arasında bilindiği üzere Türkiye’de bulunmaktadır. Ben bu üsleri olası bir orta doğu savaşında Türkiye içinde büyük bir tehdit olarak görmekteyim ki savaş da çok uzakta görülmemektedir
Avrupa Birliği gerçeğine geri dönecek olursak, Türkiye her ne kadar imtiyazlı ortaklığa itiraz etse de, şuanda içerisinde bulunduğumuz pek de farklı değildir, ayrıca Türkiye AB’ye üye olmadan gümrük birliğine dahil olmuş tek ülkedir. Durum şunu gösteriyor ki Sevr anlaşması savaşmadan ülkemize kabul ettirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal ******’ün başlatmış olduğu Ulus Devlet politikası ise tamam ile Turgut Özal dönemiyle değiştirilmiş ve zaten 1938’den beri ülkenin kötü giden durumu daha da kötü bir seyir izlemeye başlamıştır. Ulus Devlet aşaması tamamlanmadan neo-liberal bir politikaya geçilmesi eğitimden ekonomiye bir çok şeyi etkilemiştir. Neredeyse tamam ile dışa bağımlı hale gelmiş ve batılı devletlerin sömürüsü ve de kontrolü altında olan ülkemiz için beni gördüğüm çözüm şudur:
NEO-MERKANTALİZM
Neo-merkantalizm II.Dünya savaşı öncesi ABD’i ABD yapan, II.Dünya savaşı sonrası da Almanya ile Japonya’nın kalkınmasını sağlayan sistemdir.
Neden bu anlayış Türkiye içinde başarılı olmasın ki? Sistemin özü şu:
Ülke tüm gümrük duvarlarını yükseltecek ve dış yatırımcının ülkeye girmesini oldukça kısıtlayacak Ülke kendi kaynaklarıyla ekonomiyi toplayacaktır.